Yüksel Yokolma'nın kaleminden...
Olympe de Gouges (1748-1793) ... Elizabeth Cady Stanton (1815-1902) ... Lucretia Coffin (1793-1880) ... Susan B. Anthony (1820-1906) ... Lucy Stone (1818-1893) … Clara Zetkin (1857-1933) … Fatma Aliye Topuz (1862-1936) … Nezihe Muhiddin (1889-1958) … Alice Paul (1885-1977) …
Kadın hakları savunucuları dendiğinde liste yukarıdaki gibi uzayıp gidiyor. Elbette daha öncesi ve sonrası var. Kadın hakları mücadelesi antik çağlardan başlıyor ve günümüzde de sürüyor. Çünkü kadın hala insan olmaktan kaynaklı haklarına kavuşabilmiş değil. Saçı göründü diye İran’da ‘ahlak polisi’ tarafından uygulanan vahşi şiddet yüzünden daha birkaç gün önce yaşamını yitiren Mahsa Amini olayı bunu bir kez daha kanıtladı. Gerçi “İnsanın yeryüzündeki günlük yaşamı bunun kanıtlarıyla dolu değil mi zaten?” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, haklısınız; maalesef öyle.
Mahsa Amini, erkek egemenliğinin hükümran olduğu dünyamızda, erkek şiddetinin son kurbanlarından. Amini, İran İslam Cumhuriyeti Kolluk Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı olan ve kamuda örtünme kurallarının uygulanmasını denetleyen ahlak polisi tarafından, baş örtüsünün kurallara uygun olmadığı gerekçesiyle -kardeşiyle birlikte seyahat halindeyken- 13 Eylül 2022’de tutuklandı. 16 Eylül’de ise yoğun bakım ünitesinde hayatını kaybetti. Karakoldan yapılan açıklamada kadının karakolda aniden kalp yetmezliği geçirdiği, yere düştüğü ve iki gün komada kaldıktan sonra öldüğü söylendi. Olayın görgü tanıkları ise kadının dövüldüğünü ve başının bir polis arabasının yan tarafına çarptığını, buna ek olarak sızdırılan tıbbi tetkikler sonucunda beyin kanaması ve inme teşhisi konulduğunu söyledi. Sonra İran ile Batılı ülkeler arasında, kadın cinayetleri konusunda kimin listesinin daha kabarık olduğu konusunda karşılıklı suçlamalar başladı.
İnsan olan kadının hakları elbette öncelikle bir insan hakları meselesi olmakla birlikte, cinsiyetinden ötürü oldum olası ve dünyanın her yerinde sürekli bir ayrımcılığa uğramakta kadın. Sosyo-ekonomik ve politik açıdan neredeyse 20. yüzyılın başlarını anımsatan günümüz koşullarında, kadın hakları alanında da pek çok haksız ve hukuksuz uygulama kronikleşmiş şekilde devam etmekte.
Bu elim olay vesilesiyle kadın hakları meselesine bir kez daha dikkati çekmenin zamanı şimdi. Ne istiyordu bu yazının ilk paragrafında adı geçen kadın hakları savunucuları, birlikte bir kulak verelim isterseniz:
Olympe de Gouge, Fransız Devrimi'ni sevinçle karşılamasına rağmen kısa süre sonra eşit hakların sadece erkeklere verildiğini, kadınların erkeklerle eşit statüye getirilmediğini gözlemleyince Fransız Devrimi'ne olan inancını yitirdi. 1791 yılında kadınlar için eşit politik ve yasal haklar talep eden bir dernek olan Cercle Social'e katıldı. "Kadına darağacına çıkma hakkı tanınıyor, öyleyse kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır" sözünü bu sıralarda söyledi.
Elizabeth Cady Stanton, kadınlara oy hakkı için yaptığı çalışmalar ve kölelik karşıtlığıyla tanınıyordu. 1848'de New York'ta imzalanan Declaration of Sentiments'le Amerika Birleşik Devletleri'nde kadın hakları hareketinin temellerini atmıştı. “Şu hakikatleri açıklığa kavuşturuyoruz: Tüm erkekler ve kadınlar eşit yaratılır” diyordu.
Lucretia Coffin, bir kölelik karşıtı, kadın hakları aktivisti ve sosyal reformcuydu. Amerika Birleşik Devletleri 1865'te köleliği yasakladığında hem erkek hem de kadın eski kölelere oy hakkı verilmesini savunuyordu. 1880'de ölümüne kadar reform hareketlerinde merkezi bir figür olarak yer aldı. “Dünya henüz gerçekten büyük ve erdemli bir ulus görmedi, çünkü kadının aşağılanmasında hayatın pınarları kaynağında zehirleniyor” demişti.
Susan B. Anthony, ABD'de kadınlara oy hakkı tanınması için verilen mücadelenin ilk öncülerindendi ve ülkenin her yerinde verdiği konferanslar ve başkanı olduğu kadın dernekleri aracılığı ile federal anayasanın, kadınlara oy hakkı tanıyacak biçimde değiştirilmesi için çalıştı. “Kadınların erkek korumasına ihtiyacı yoktur ama kendini korumayı öğrenmeye ihtiyacı vardır” sözü ona aittir.
Lucy Stone, arkadaşları ile birlikte yüzyıldan daha uzun bir zaman önce, kadınların siyasi kazanımları için mücadeleye giriştiğinde cinsiyet ayrımcılığı ile ırk ayrımcılığının aslında aynı kapıya çıktığı vurgusu üzerinden hareket etmeyi seçmişti. Stone'un yaşam öyküsü, kadınların hak mücadelesi tarihinin yanı sıra ırkçılık karşıtı hareket tarihinin de bir özetini oluşturur. “Artık tek ihtiyacımız olan, korkusuzca doğruyu söylemeye devam etmek ve her konuda teraziyi eşit ve tam adaletten yana çevirecekleri sayımıza katmak” diyordu.
Clara Zetkin, Alman Sosyal Demokrat Parti SPD'den arkadaşı Rosa Luxemburg ile birlikte devrimci hareketin önde gelen isimleri arasında yer aldı. Kadınlar için oy hakkı ve fırsat eşitliği gibi konularda kadın politikalarına yoğunlaştı. Sosyal demokrat kadın hareketini geliştirmeye çalıştı. “Kadın, erkeğin başarısız bir kopyası değildir; insan olarak mücadele ve inşa için özel özelliklere ve yeteneklere sahiptir. Bu kadar uzun süre zincirli kalmış enerjisinin serbestçe gelişiminin, mücadelede ve yaratıcı çalışmalardaki başarısında büyük katkısı olacaktır” demişti.
Fatma Aliye Topuz; yazar, çevirmen ve aktivist olarak Tanzimat'tan İkinci Meşrutiyet'e uzanan süreçte roman, felsefe, İslam, kadın hakları ve tarih üzerine eserler vermiştir. Romanlarında yarattığı kadın kahramanlar kendi parasını kazanan, erkeğe ihtiyaç duymayan özgür ruhlu kadınlardı.
Nezihe Muhiddin, kadın hakları savunucusu olarak kadınlar için seçme seçilme hakkını dile getiren ilk Türk aktivistti. “Yaşadığım sürece inandığım davanın peşinden gittim. Ama sanmayın ki bu kolay oldu. İşte bu yüzden gücümüzü toplamak zorundayız, yoksa bu hayatın biz kadınların önüne ördüğü duvarları aşmamız pek mümkün değil” sözü ona aitti.
Alice Paul, öne çıkan bir feminist aktivist ve politik stratejistti. Yaşamını kadın hakları için mücadeleye adamıştı. Siyasi mücadelede sonuna kadar yer aldı. “Her zaman hareketin bir tür mozaik olduğunu hissediyorum. Her birimiz küçük bir taş koyar ve sonunda harika bir mozaik elde edersiniz” ve “Kadınlar bir parçası olana kadar asla yeni bir dünya düzeni olmayacak” diyordu.
… Mahsa, Fars dilinde “ay gibi” anlamı taşıyor. Erkek şiddetin kurbanı olan, henüz 22 yaşında bir ay şimdi Mahsa Amini. Her gece gökyüzüne baktığınızda, yeryüzünde kök salmasına izin verilmemiş, bu nedenle firar edip uzay boşluğuna göç eylemek zorunda kalmış o Mahsa’ların suretini göreceksiniz.
Yorum Yazınİçerik hakkında ki düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.