Girişimcilik ruhunun rüzgarıyla hayatına yön veren, kurduğu ve büyüttüğü markalarda sürekli kendisiyle yarışan ve her zaman yeniliğe açık olan, yönetim felsefesinde sosyal adalet ve disiplini temel alan, Atatürkçü, ilerici ve çalışanlarına dahi anaç duygularla yaklaşan, sektörünün en iyilerinden olan Lava markasının kurucusu Sn. Reyhan Ekşi ile keyifli ve ilham veren bir sohbet gerçekleştirdik.
Reyhan Ekşi kimdir? Nerede, ne zaman doğdu? Nasıl bir eğitim aldı? Aile hayatı? İş hayatına girişi ne zaman ve nasıl başladı? İlgi alanları nelerdir? Sosyal yönlerinizden de bahsederek, biraz sizi sizden dinleyebilir miyiz?
Karadenizli bir ailenin çocuğu olarak Rize’de doğdum. Akıllara kazınmış olan “Karadeniz’de kız çocuğu sevilmez” algısının aksine anne ve babası tarafından hep çok sevilen ve her türlü desteklenen bir çocuktum. Karadeniz Bölgesi’nde kızlara fazla yatırım yapmazlar ama son 20 yıldır biz ve bizim gibi örneklerin çıkmasıyla kız çocuklara bakışın pozitif yönde değişimine şahit olmaya başladık. Bir 20 yıl öncesinde kızları için, “Okuyup da ne olacak!” diyen ailelerin şimdilerde bir emekli maaşıyla bile olsa kızlarını okutmaya olan çabasını görüyoruz. Bu düşünceleri aydınlatmada güçlü bir ışık olduğumuzu düşünüyorum.
1994 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldum. 1994-1995 yıllarında iş hayatına başladım. 2010 yılında Lava markasıyla sektöründe demir dökümden mutfak ihtiyaçları ve özellikle Horeca tarafındaki mutfak ekipmanlarına kadar, konusunda da bu işin Türkiye’deki öncülüğü yapan, bugün piyasada perakende satış fiyatlarını belirleyen, ihracatta da ülkeye önemli pazarlar araştıran ve bu pazarlarda kendi markasıyla olmaya çalışan bir firma kurduk. İki yıl sonra da bugün, hem yurt içi hem yurtdışında yaptığı işlerle sektörünün amiral firmalarından bir tanesi haline gelen ve IT sektöründe faaliyet gösteren Lande isimli şirketimizi kurduk. Gelişen çağla beraber fiberin hayatımızdaki etkisini görüp kurduğumuz bir de Alfa Fonet isimli bir şirketimiz de var. Bu üç şirkette de hem girişimci hem kurucu ortak hem de yönetici pozisyonunda bir profesyonel olarak, patronluk yapmadan görev yapıyorum.
Çocuğum da yok fakat 7 tane yeğenim ve 3 şirketim var. Bu üç şirketin hem kurucu ortağı hem de yöneticisiyim. Bu üç şirketi de evladım gibi sahiplenirim ve hem yeğenlerime hem de şirketimdeki çalışanlarıma anaç duygularımla yaklaşırım. İnsanları olduğu kadar hayvanları da çok severim.
“Girişimcilik ruhu ben de hep vardı”
Kariyeriniz için hayal ettikleriniz nelerdi? Ne isterken hikayeniz nerelere evrildi ya da kariyerinizde hayal ettiğiniz yerde misiniz?
Girişimcilik ruhu ben de hep vardı. “Bir gün mutlaka kendi işimin patronu olacağım.” derdim. Üniversiteyi bitirdiğim yıllarda bilgisayar hayatımıza henüz girmemişti. Annemin de maddi-manevi desteğiyle bir kurs merkezinden bilgisayar kursu aldım. Öğretim için gittiğim kursta kısa süre sonra eğitmen oldum. Profesyonel olarak muhasebenin bilgisayara aktarılmasını öğretmeye başladım. Çok yoğun bir çalışma hayatına adım atmıştım. O kadar yoğun çalışıyordum ki annem bir gün; “Neye ihtiyacın var neden bu kadar yoğun çalışıyorsun?” diye sordu. Hak verdim anneme ve iki işimi birden bıraktım. Ömrümde bir kere ve ilk defa bir ay evde oturdum. Fakat daha sonrasında 2005 yılında yine profesyonel bir çalışan olarak bir şirkette işe başladım. Bu firma 2008 yılında Fransız firmasına satıldı, bu sefer de Fransızlar beni bırakmadı. 4 yıl da onlarla iş anlaşması yaptım. Sonunda 2010 yılında Fransızlara sattığımız firmanın önce ortağı sonra da CEO’su ve benim de bugünkü ortağım olan Celalettin Bey’le birlikte Lava markamızı kurmaya karar verdik. Çünkü ikimiz de bir iş yerinde profesyonel çalışacak kişiler değildik; ruhumuzda girişimcilik vardı ve artık kendi işimizin patronu olma zamanı gelmişti.
Lava markasının kurulumu aşamasında neler yaşandı?
Celalettin Bey ile kendi işimizi yapmaya karar verdiğimizde, Kesikbaşlar Döküm, Eskişehir’de 40 yıldır faaliyet gösteren bir firma ama onlar çok manuel çalışıyordu. Otomatik makineleri, tesisleri yoktu. Biz o zaman zarfında dökümcü olmaya karar verdik. Lava için 15.000 metrekarelik bir alan aldık, makinelerimiz Hindistan, Japonya ve Çin’den getirdik. Emaye tesisi kurduk. Çok büyük maliyetli devasa işlerdi hepsi. Her şey bir yana; biz yapacağımız işle alakalı hiç bir şey bilmiyorduk. Önce birkaç tane profesyonel çalışan aldık yanımıza, iki-üç sene sonra Celalettin Bey ciromuzu sorduğunda ona cevabım: “Ne sen sor ne ben söyleyeyim” olmuştu. Çünkü benim üzerinde raporlama yapabileceğim bir ciro değildi. Biz böyle giderse yan sanayi oluruz diye düşündük. Sadece, bilinen markalara fırın üstü ızgara ürününü yan sanayi üretim olarak yapıyorduk. Bizim son kullanıcı bir ürüne ihtiyacımız vardı ve dökümden tencere ve tava yapmaya karar verdik. Bu işi daha iyi öğrenebilmek için o dönemde Fransa’ya gittim. İlk iki sene hem yan sanayi çalıştık hem de son kullanıcı ürün üretimi yaptık. 2012’de yani iki yılın sonunda Tüyap’ta bir fuara katıldık. O fuarda Essenso’nun sahibi Semih Şeftali ile karşılaştık. Standın önünden birkaç defa gitti geldi. Daha önceden de bir tanışıklığımız yoktu. O gün bize tek ürünümüz olan döküm tenceremizden onlar için üretim yapıp yapamayacağımızı sordu. Yapabilirdik ve bir yıl Essenso’ya döküm tencere yaptık. 2013 de bir rüzgar aldık aramıza. Türkiye’de döküm üzerine layıkıyla mutfak ekipmanları yapan hiç kimse yokken bir karar daha aldık ve bu işe kolları sıvadık. Bir de benim belirlediğim önemli bir vizyonumuz vardı: ‘Lava markası haricinde hiçbir şekilde ürün satmayacağız. Bize dünyanın devi de gelse yan sanayi olmayacağız, fason üretim yapmayacağız!’ Bu vizyonla çok çalıştık. Bazen üzüldük, bu karardan geri dönmeyi düşündük, bunaldığımız dönemler oldu. Neticede dış piyasa biliyor fakat iç piyasada bu hacimde bir ürün olduğunda yadırganıyordu. İç piyasa tüketicisi ürünü nasıl kullanacağını bilemiyor, yanar mı, yakar mı diye tereddütleri oluyordu. Ama hepsini aştık ve bugüne geldik. Bugün baktığımızda Lava, iç pazarda dökümün satış fiyatını belirleyen ve yaptığı kampanyalarla ve özellikle pandemi dönemiyle beraber internet üzerinden yaptığı satışlarıyla dökümü Türk insanıyla tanıştıran bir marka oldu. Uyguladığımız kampanya ve fiyat politikaları ile öne çıktık. Lava olarak Çin ve Fransa’dan ithalatı durdurduk. Aksine Lava markasıyla Çin’e döküm tencere ve tava ihracatı yaptık. İç piyasada zincir marketlerle yaptığımız kampanyalarla bugün Türk mutfağına da Lava markası daha çok girmiş oldu. Bazı giderlerimizi değiştirip bu kampanyalara ayırdığımız ürünlerle halkımızı daha çok buluşturma imkanı yakaladık.
“Sosyal adalet ve disiplin yönetim felsefem için olmazsa olmaz iki kriterdir”
Yönetim felsefeniz ve hayatınızda size ışık tutanlardan bahseder misiniz? (Örneğin; iz bırakan kitaplar, kişiler, benimsediğiniz görüşler, özlü sözler…)
Sosyal adalet ve disiplin yönetim felsefem için olmazsa olmaz iki kriterdir. Çalışanlarımıza ‘Reyhan Ekşi kimdir?’ diye sorsanız, emin olun size şu cevabı verirler: ‘Çok disiplinlidir ama bir annedir.’ Çocuğum olmadığı halde anaç duygularım oldukça yüksektir. Açıkçası arka tarafta benim için bu tanımlamayı yapmaları beni çok onure ediyor. Bunu özellikle belirtmek isterim. Şirketlerde kadının etkisi; sosyal adalet, disiplin ve kurallar silsilesi olarak ortaya çıkıyor.
Hayatıma ışık tuttuğuna inandığım aynı zamanda Atatürk’ün de okunması için tavsiye ettiği, Grigoriy Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabı benim için çok önemli bir kitaptır.
30 Ağustos’ta Çakırözü Köyü’nden Sakarya Meydan Muharebesi’nin başladığı yerlere kadar, o 16 km.’yi yürümek istedim fakat 9. km.’sinde ağlaya ağlaya kaldım. Ben ayağımdaki son model ayakkabıyla orayı çıkamadım da, onlar ayaklarına çaput bağlayarak buraları nasıl geçti, bu ülkeyi bizlere nasıl bıraktı diye düşündüm. Bırakın kadınlığı, girişimciliği bir Türk evladı olarak benim bu değerlere sahip çıkmam gerek. Her zaman bu ışıkla hareket ettim. Beni daima destekleyenler de ailemdir. Bir de babamın bir lafı vardır: “Karnının doymayacağını bildiğin yerde açlığını belli etmeyeceksin!” Bu çok değerlidir. Bu desturla büyüdüm; böyle yetiştirildim. Feyiz aldığım çok şey var ama çok gurur duyduğum bir Ata’m var.
“Beyaz yaka ile beraber %30 kadın çalışanımız var”
Şirketinizde İK süreçlerinde ve tedarikçi süreçlerinizde kadının yeri ve önceliği, bu yönde sürdürülebilirlik vizyonunuzdan bahseder misiniz?
Şirketlerimizde etik değerlere çok inanıyor ve önem veriyoruz. Yöneticilerimizin çoğu kadın. Beyaz yaka ile beraber %30 kadın çalışanımız var. Ağır sanayi sektöründe üretim yaptığımız için oranlarımız bu şekilde. Çünkü bizim sektörümüzün tehlike sınıfı yüksek. Emaye, paketleme, lojistik ve özellikle planlama müdürü, Ar-Ge çalışanı gibi ara meslek pozisyonlarına kadın çalışan seçeriz.
Pozitif ayrımcılığa inanmıyorum. Yani cinsiyeti kadın olduğu için onu diğer çalışanlarımızdan ayırmayız. Bir işveren, karşısındaki personeli ne kadar zeki, terbiyeli ve işine hakimse pozitif ayrımcılığı ancak burada yapar. Kadın veya erkek olduğu için değil. Ben buna karşıyım. Hayatımda hiçbir zaman bana pozitif ayrımcılık yapılmadı ve ben de yapmadım. Eğer çalışıp hak ettiğini ve hak ettiğinin verilmediğini düşünüyorsa o zaman o çalışanın arkasında olurum. Benim odamın kapısını her çalışan çalar. Ve ben hepsine ismiyle hitap ederim. İşine sahip çıkan kadın veya erkek olsun her türlü arkasında olurum. Yalnız şunu da eklemem gerek. Kadın kimliğimden dolayı içeride bir haksızlık yapılıp yapılmadığını, farklı bir davranışa maruz kalıp kalmadığını özellikle incelerim. İnsani olarak ve anaç duygularımla arka tarafta çözmeye çalışırım.
“Marka olmak ‘Ben sattım sen ne halin varsa gör!’ demek değil”
Lava, kadınların mutfaklarında renkli ve lezzetli alternatifler sunuyor. Özellikle son dönemde erişim ağınızı da genişlettiğinizi ve her kadının bir Lavası olabilmesi için geniş pazar payına sahip marketlerle özel projelere başladığınızı görüyoruz. Bu yönde nasıl geri dönüşler oldu?
Çok güzel dönüşler alıyoruz. Herkes çok mutlu… Lava tüketicisi herhangi bir sorunla karşılaşırsa eğer, ürünü aldığı yere gidip değiştirmek veya iade etmek yerine direkt olarak Lava’ya yani bize geliyor. Tüketicimiz için bir iletişim hattımız var. Buraya gelen tüm şikayetleri değerlendirip sorgusuz sualsiz ürünlerimizi geri alıyoruz. Kullanıcı, tüketici hatası bile olsa… Tüketici bize hatalı dediği ürünü gönderirken ki kargo bizden şeklinde gönderiyor. Biz aynı ürünün yenisini ona gönderiyoruz. Örneğin tüketici tencereyi tam temizleyememiş ama pas lekesi zannediyor. Biz yine de bu ürünü alıyoruz kalite departmanımızda ürünün olması gerektiği gibi kullanım kılavuzunda yazdığı şekliyle- temizliğini yapıyor ve bu sırada tüm işlemleri videoyaya kaydediyoruz. Ürünü temizlenmiş yeni hali ve videosuyla beraber tüketicimize geri gönderiyoruz. Çünkü marka olmak ‘Ben sattım, sen ne halin varsa gör!’ değil bizim için. Biz dayanıklı, nesilden nesle ürün satıyoruz. Bakın Fransa’da bu ürüne ulaşmak zordur, pahalıdır çünkü. Ama kadın, kızı doğduğunda ona bu tencereyle yemekler pişirmiştir ve kızı evlenirken de ona bu tencereyi hediye olarak verir ve içine notlarını yazar. Kullanmayı bildiğimiz sürece ürünlerimiz nesilden nesle aktarılır.
Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması halinde kadınların ekonomiye katkısının yaklaşık değeri ne olur? Ayrıca kadın iş gücünün ekonomiye katılımı, verimlilik ve karlılık oranlarına nasıl yansır?
Toplumsal cinsiyet eşitliğini destekliyorum ben de. Biz Eskişehir’de hafta sonları ilçeleri geziyoruz. Sanatsal yönden de Yılmaz Büyükerşen’in çok önemli katkıları var buraya… Ama Eskişehir iki park, müze ile müşteki değil. Eskişehir’de öyle ilçeler var ki Anadolu motifli… Merkeze 20 km. uzaklıkta… Bazı ilçelerde belediyeler kadınlara kooperatifler oluşturmuş. Örneğin, kadınlar lavanta bahçeleri ekmiş. Belediye başkanının eşi sabun kursuna gitmiş kooperatifteki 100 kadınla beraber lavanta sabunu üretiyor. Bunlar çiftçi kadınlar. Biz Sanayi Odası işbirliği ile bu üreten kadınlara destek olduk.
Kadın evde de üretiyor. Çocuk doğuruyor, onları yetiştiriyor. Evde çamaşır, bulaşık yıkıyor, yemek yapıyor… Fakat aslına bakarsanız bu toplumsal cinsiyet eşitliğini bizlerin yani kadınların sağlaması gerekiyor. Bir erkeğin bu konu üzerinde yorum yapmasından nefret ediyorum. Bizler bizi taşıyıp onure edeceğiz. Elimden geldiği kadar da destek oluyorum kadınlara. Ulaşabildiğim her yere elimi uzatıyorum. Ekonomiye katkıları da yadsınamaz derecede önemli olacaktır. Bizim lavanta bahçeleri yapan kadınlarla yaptığımız bu çalışmalar da ekonomiye bir katkıdır.
Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşması ve kalkınma odaklı bir ekonomik model oluşturması için, kadın odaklı geliştirilen politika ve uygulamalar açısından, öncelikle hangi adımların atılması gerekiyor?
Büyükşehirlerde kadın iş hayatında olmak istiyorsa bir şekilde oluyor. Emeğini kullanmak istiyorsa iş bulup çalışıyor. Ama tezgahtar olarak, ama mesleği varsa mesleğini icra ederek… Ben aslında kalkınmanın, kırsalın ekonomiye çağrılmasıyla veya tarım politikalarının geliştirilmesi ve farklılaştırılmasıyla olacağına inanıyorum. Ülkemiz tarım ülkesi ve kırsaldaki iş gücünün kalkınma politikalarındaki hedefi haline getirilip kaynağı kullanmaktan yana görüyorum. Çünkü kırsaldaki kadın, toplumdaki kadın sirkülasyonunun nerden bakarsanız bakın %50’sini oluşturuyor. Bugün ben sanayici olarak ara meslek mensuplarında kadın istihdamı bulamıyorum. Bu da bir gerçek... Türkiye’nin genel kalkınmasını düşünüyorsak tarım politikaları, kadının iş gücünün tarım politikalarına eklenmesi, kadın istihdamı, tarım ekonomisinde kadının sosyal sigortası gibi stratejilerin devlet politikaları tarafından desteklenmesi gerekiyor. Kalkınma bu şekilde olabilir, bunu da devlet büyüklerimizin görmesini diliyorum. Kısacası yönümüzü kırsala çevirmemiz gerekiyor.
Bugün dünyanın en güzel coğrafyalarından birine sahibiz ancak pirinci, mısırı ithal yolla getiriyoruz. Sebep? Kadının ekonomiye katkısını konuşup duruyoruz. Benim teyzem üniversite okuyamamış ama toprağı biliyor, tarımı ekonomiye döndürmeyi biliyor. Yani her kadın CEO, öğretmen ya da mühendis olamaz ama bir CEO’nun kullandığı pamuğu, tarlasında çalışan kadının iş gücü, insan hakları ve sosyal güvenlik olarak hakkını hukukunu devlet politikalarıyla güvenlik altına aldığınız zaman o kadın da o atölyeye hizmet sağlar.
“Kadın kadının dostu olmalı”
Kadınların topluma ve ekonomiye katılımı artırmak için önerileriniz nelerdir?
Devletin şu fikirle yola çıkmasını çok arzu ederim: Her ev bir atölyedir. Kadınlara girişimcilikleriyle alakalı destekler verilmeli. Örneğin, bir kadın çok güzel el hüneri olduğunu, çok güzel kaş alacağını söylüyor fakat bir dükkan açıp sadece bu işi yapamıyor. Çünkü dükkanın kirası, stopajı gibi birçok gideri var ve sadece bir kaş işlemi için bu giderleri karşılayabilecek müşteriyi yakalayabileceğini düşünmüyor. Evinde bu işi yapmaya kalksa, yazarkasası yok, fiş kesemiyor. Bu tespit edilirse ceza alacak. Dolayısıyla kadın bunu yapabilecek konumda değil. İşte bu noktada o kadına devlet desteği verilmeli. Bu insanların ekonomiye kazandırılması gerekiyor. Bizler bireysel olarak birkaç kadın kooperatifine bir sanayici olarak destek olabiliriz, fabrikamızda bayan işçi çalıştırırız, bir bayanı kimsenin ezmesine izin vermeyiz. Fakat o evler ne olacak? Örneğin lavanta sabunu yapıp satan kadın kazandığı 150 TL.’yi evine getirdiğinde kocasına karşı hissettiği gururu ben hiçbir zaman unutamam. Çiftçi çünkü o kadın! Kocası da o parayı o kadına ayda bir veya 2 kere veriyordur. Ama yaptığı iş sayesinde o 150 TL’yi kendi götürdü bu kez evine. Bu gururu yaşamak, yaşatmak çok güzel… Biz kadınlar olarak sesimizi çıkarmalıyız. Hep birilerinin bize hak vermesini beklememeliyiz, bizler kadın olarak bir bütün olmalıyız. Kadın kadının dostu olmalı bence.
Bireysel ödülleriniz, bildiğiniz yabancı diller, üyesi olduğunuz veya yönetiminde bulunduğunuz diğer sivil toplum kuruluşları var mı? nelerdir?
Üniversiteyi bitirdiğimde İngilizce bilmiyordum. Şirketimizi Fransızlara sattıktan sonra bir iki toplantıda benim sunum yapmam gerekiyordu. Sunum yapılması için bir asistan verildi bana ama benim enerjimle ruhumla anlatamadı ve bu benim hoşuma gitmedi elbette. 40 yaşımdan sonra “İngilizce öğreneceğim” dedim ve tabu oynayarak İngilizce öğrendim. İki yıl üst üstü yaz tatillerimde İngiltere’de özel bir okulda birer ay kursa gittim. Bugün İngilizcem çok iyi duruma geldi. İsteyin yeter…
Lava Metal’de ortağımız STK başkanı ama biz de ekip olarak onun arkasındayız.
Okullara yaptığımız yardımlardan dolayı aldığımız hayırseverlik ödüllerim var. Meslekte 20. yılı doldurduğum için aldığım ödüller var. İhracatta Metalik Yıldızlarda İMMİB 3.lük ödülümüz var.
Yorum Yazınİçerik hakkında ki düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.