En büyük arzusu, Türkiye’yi dönüştüren, ileri taşıyan ve Türk insanının yaşam kalitesini geliştirip iz bırakacak projeler ortaya koymak olan; lider olmaya giden yolda, günü kurtarmaya değil, uzun vadeli bakış açısına ve yaklaşımına olan inancıyla yükseldiği basamaklarda, bugün, sektörünün tek kadın Ceo’su olan ve birkaç dönemdir “En Etkin Kadın CEO Ödülleri”ne de layık görülen, başarılı lider Eda ULUCA ÖZCAN ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Eda Uluca Özcan kimdir? Sosyal yönlerinizi de içine alacak şekilde, aile, iş ve eğitim hayatınızın hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
1971 yılında İstanbul’da doğdum. İki kız kardeşten küçük olanıyım. Genel yapı itibarıyla başarı ve hedef odaklı bir karakter yapım var. Hayatta insanın, çok çalışarak ve odaklanarak her şeyi başarabileceğine inanıyorum. Bu odaktan hareketle ortaokul giriş sınavlarında kendime bir hedef koydum ve o doğrultuda Avusturya Lisesi’ni birincilikle kazandım. Aynı yaklaşımla üniversite sınavlarına çalıştım ve Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldum.
Küçüklükten beri her zaman çalışmak ve kendi ayaklarımın üzerinden durmak gibi kişisel bir misyonum vardı. Bu motivasyonla iş hayatı benim için, daha lise yıllarında bulduğum bir stajla başladı. ‘Erken kalkan yol alır’ felsefesiyle üniversitenin ilk yılından itibaren okulla birlikte sürekli yarı zamanlı olarak çalıştım. Profesyonel bir sporcu olmadım ama spor her zaman hayatımın ayrılmaz bir parçası oldu. Bir dönem oldukça aktif olarak katıldığım squash turnuvalarında kadınlarda ülke derecelikleri elde ettim. Fitness dışında, koşu, tenis, yüzme gibi alanlarda pek çok organizasyona katıldım. Şimdilerde, temposunu biraz yavaşlattığım spor aktivitelerime, her gün yaptığım yürüyüş ve yoga hareketleriyle devam ediyorum. Seyahat öncesi destinasyonu planlamak, öncesinde hazırlık yapmak ve sonrası da gezi notlarımı toparlamak en büyük hobilerimden biri.
Kariyeriniz için hayal ettikleriniz nelerdi? Kariyer yolculuğunuzdan da kısaca bahseder misiniz?
Her zaman satış ve pazarlama odaklı bir yaklaşımım vardı. Ayrıca yurtdışı ile farklı ülkeler ve kültürlerde yetişmiş kişilerle iletişimde bulunmak ve onlardan yeni şeyler öğrenmek benim için olmazsa olmazdı. Bu yaklaşımla ilk iş hayatıma Koç Grubu’nda –beyaz eşya alanında ihracat bölümünde başlayarak adım attım. İhracatla başladığım yolculuğum sonrası kendimi bilişim sektöründe buldum. Çok uluslu bir şirket ortamı deneyimlemek amacıyla girdiğim Digital Equipment ve Compaq şirketlerinin ardından, SAP ve sonrasında Oracle’da hep yükselen bir grafikle satış, kanal yönetimi ve pazarlama alanlarında farklı sorumluluklar aldım. 12 yıllık Oracle deneyimim süresince, Türkiye’ye ek olarak Orta Asya ve Kafkaslar’ı kapsayan bölgenin satış direktörlüğü görevini üstlendim. 2011 yılında Oracle’dan ayrıldığımda Kıdemli Direktör olarak ECEMEA bölgesindeki 103 ülkede tüm iş ortaklarını ve distribütörleri yönetiyordum. Hayatımdaki önemli ve kariyerime büyük ölçüde katkıda bulunan dönem, bilişim sektöründen telekom sektörüne geçme kararı verdiğim dönemdir. İnsanın konfor alanından çıkıp – bildiği sektör, alıştığı ortamdan ayrılıp yepyeni bir sektöre geçmesi biraz cesaret gerektiriyor ama sonraki kazanımı hem kişisel gelişim hem de kariyer açısından büyük oluyor. 3-4 yılda bir mutlaka sorumluluk alanımı değiştirmeye veya genişletmeye önem verdim. 2014 sonuna kadar, üç yılı aşkın bir süreyle Turkcell’de Kurumsal Satış Direktörü olarak çalıştım. Yaklaşık 200 kişilik bir ekibin sorumluluğunu üstlendiğim Turkcell deneyimi hem telekom sektör deneyimi hem de liderlik açısından beni çok zenginleştiren bir deneyim oldu. Sonrasında, Microsoft’ta Kurumsal Hizmetlerden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak çalıştığım dönemde, bana bağlı satış, danışmanlık ve destek ekipleriyle beraber özellikle Blockchain, Dev Ops, Artificial Intelligence, Bulut Teknolojileri gibi yeni konularda gerek kamu gerekse Telco, Banka ve Üretim/Perakende sektöründe ki birçok önemli kurumda dijital dönüşüm projeleri hayata geçirdik.
Bir kadın yönetici olarak sektörünüze ne gibi katkılar sundunuz? Bu noktaya gelinceye dek neler yaşadınız? Türkiye’de genç bir kadın lider olarak karşılaştığınız zorluklar oldu mu?
2018 yılının Eylül ayı itibarıyla da Sodexo’da İcra Kurulu Başkanlığı görevini üstlendim. Aynı zamanda Yönetim Kurulu Üyesi olduğum Sodexo Avantaj ve Ödüllendirme Sistemleri’nde hem dijital altyapı hem de kültür dönüşümü anlamında oldukça büyük bir dönüşüm gerçekleştirdik ve geçtiğimiz yıl bu konudaki başarımızla dünya genelinde en başarılı ülke olarak Dönüşüm Yönetimi‘nde birincilik ödülü aldık.
Sektörümüzde CEO olarak görev alan tek kadın benim. Türkiye’nin önde gelen iş dünyası dergilerinin şirket sıralamalarında Sodexo olarak ilk 200 şirket içinde yer almamıza rağmen, ‘En güçlü kadın yönetici’ sıralamasında 11. sırada yer aldım. Bu konum, Türkiye’de CEO konumunda yer alan kadın sayısının ne kadar sınırlı olduğunun bir göstergesi ne yazık ki. Aynı şekilde yönetim kurullarında yer alan kadın liderlerin sayısı da sadece %17.
Gelecek 10 yılda kariyerinizde ve şirketinizde nasıl bir değişim hedefliyorsunuz? 10 yıllık hedeflerinizden bahseder misiniz?
Covid sürecinden elde edilmiş kazanımlardan biri olarak kişilerin çevre ve kişisel farkındalıklarının daha da arttığı bir dünya gözlemliyorum. Bu gözlemden hareketle, başta küresel ısınma, çevre ve iklim krizi gibi konularda olmak üzere hem şirketlerin hem de devletlerin her alanda sürdürülebilirlik konusunu önceliklendireceği değişimi öngörüyorum. Bu anlamda ben de kendimi, bundan 10 yıl sonrasında, bugüne kadar elde etmiş olduğum bilgi birikim ve deneyimle Türk insanına ve global anlamda insanlığa ve çevreye somut değer katan projelere liderlik ettiğim bir konumda hayal ediyorum. En büyük arzum, Türkiye’yi dönüştüren, ileri taşıyan ve Türk insanının yaşam kalitesini geliştiren, iz bırakacak projeler ortaya koymak…
Yönetim felsefenizden ve size ışık tutanlardan bahseder misiniz? ( örneğin; iz bırakan kitaplar, kişiler, benimsediğiniz görüşler, özlü sözler … gibi )
İnsanın hayat yolculuğunun aşamalardan oluştuğunu düşünüyorum. Bu anlamda ilk 20 yılımız öğrenim süreciyle geçiyor. İkinci 20-25 yılımız kariyer gelişimine odaklandığımız, aile kurduğumuz ve tecrübe geliştirdiğimiz yıllar oluyor. Sonraki 20-25 yılımız ise hayat boyu aldığımızı topluma geri verme, tecrübeyi paylaşma ve insanlığa katkı dönemimiz. Özellikle son dönemde geriye baktığımızda, insanlığa verebileceğimiz bir şeyleri biriktirmiş olmak, her şeyden önce de ‘insan biriktirmiş olmak’ en büyük kazanımlardan biri… Yönetim felsefesi olarak, günü kurtarmaya değil, uzun vadeli bakış açısına ve yaklaşıma inanıyorum. İyi bir liderin, bir vizyon ortaya koyarak gerektiğinde risk alması ve mevcut düzeni devam ettirmek yerine şirketin geleceğini inşa etmek için uzun vadeli kararlar alması ve geleceğe yatırım yapması gerekir. Bu bakış açısıyla, şirketin bir sonraki 10-15 yılda gideceği yönü öngörüp bu yöndeki projelere odaklanmayı sağlaması önemli. Bunu yaparken de insan odaklı yaklaşım olmazsa olmaz. Ekibe amaç sunan ve değer katan, yön veren, sorumlulukla birlikte yetki veren ve onların yolunu açıp önündeki engelleri kaldıran hizmetkar liderlik yaklaşımının başarı için şart olduğu düşüncesindeyim.
İş hayatıyla özel hayatın artık bütünleştiği bu yeni dönemde, farklı şeyler okumayı, farklı bakış açıları tanımayı ve öğrenmeyi çok seviyorum. Zihin gelişimi yanında ruhsal anlamda da gelişime zaman ayırmanın önemli olduğuna inanıyorum. Herman Hesse, Murakami, Stefan Zweig, Coelho gibi yazarların kitapları bana bu anlamda ilham ve farkındalık katıyor.
Nasıl aşılacağını ve ne zaman sonuçlanacağını tam olarak bilemediğimiz bir COVID-19 kriziyle karşı karşıyayız. Bu kriz sürecinde farkındalık yaratmak ve aksiyon almak açısından şirketinizde ne yönde çalışmalar gerçekleştirdiniz?
Covid-19 süreci, bizim açımızdan son derece aktif ve önemli katkılarla dolu bir dönem oldu. Bu sürecin başlangıcından itibaren çalışanlarımızın ve paydaşlarımızın sağlığı her şeyin önündeydi. Bu bakış açısından hareketle, tüm kadromuzu ve operasyonlarımızı çok hızlıca evden devam edecek şekilde organize ettik, çalışanlarımızın hijyen kaygılarını giderdik. Şirket genelinde değerlerimizi yansıtan ve bağımızı güçlendiren ‘Sen Varsan Dahası Var’ mottomuzla ekip olarak daha fazlasını ürettik ve pek çok yeni projeye ve başarıya imza attık.
Sektörümüzle özdeşleşen plastik kart ve kağıt çek üretimini durdurarak, sadece Türkiye’de değil, dünyada radikal bir adım atmış olduk ve akıllı telefonları birer yemek kartına dönüştüren Mobil Yemek Kartı uygulamasına geçtik. Bu dönemde üye restoranlarımıza da destek olmak bizim için önemliydi. Sektör olarak; Covid-19 kısıtlamaları nedeniyle zorluk çeken küçük esnaf ve restoranların düzenledikleri faturaların ödemelerini öne çektik ve üyelerimize erken ödeme yaptık. Ayrıca hijyenik bir şekilde ödeme alabilmeleri için akıllı telefonları POS cihazına dönüştüren Cep POS ürünümüzü geliştirdik. Bunun yanı sıra kart kullanıcılarının bakiyelerini harcayabilecekleri seçenekleri artırmak adına üye iş yerlerinde çeşitlenmeye gittik ve küçük gıda perakendecilerini üye ağımıza kattık.
Şirketinizde kadın çalışan oranı nedir? İK süreçlerinizde cinsiyet eşitliğinin önemi ve önceliğinden bahseder misiniz?
İş yerinde cinsiyet dengesi ve fırsat eşitliği en önemli önceliklerimizden. Kadın çalışanlarımızın iş hayatındaki konumlarını güçlendirmek, onları cesaretlendirerek kariyer yolculuklarında desteklemek bizim için son derece önemli. Bunun bir göstergesi olarak, Birleşmiş Milletler Kadının Güçlenmesi Prensipleri’ni (WEPs) imzaladık. Şirketimizdeki kadın çalışan oranı %50. İcra kurulumuzun ise % 33’ü kadınlardan oluşuyor. Bu ortalamamız ile genel Türkiye ortalamasının çok üzerindeyiz. Diğer İK süreçlerimizde olduğu gibi, işe alım süreçlerimizde de cinsiyet dengesini korumaya özen gösteriyoruz. Özellikle yönetici pozisyonlarına ilişkin kısa listelerimizde mutlaka kadın adaylarımızın yer almasına gayret ediyoruz. Global düzeyde yürütülen gelişim programları ile kadın çalışanlarımızın iş yaşamındaki konumunu güçlendirmeye destek oluyoruz. Yine global düzeyde hayata geçirdiğimiz ülkeler arası mentorluk programına katılan çalışanlarımızın en az yarısının kadın olması hedefi belirledik. Sodexo olarak globalde ve Türkiye’de çeşitli araştırmalar yapıyoruz. İş yerinde ideal cinsiyet dengesi oranı olan yüzde 40-60’ı sağlayan şirketlerde daha yüksek çalışan ve müşteri bağlılığı ve karlılık olduğunu ve iş kazalarının daha az yaşandığını tespit ettik. 2009 yılında Sodexo Global tarafından başlatılan “So Together” inisiyatifi ile 2025 yılına kadar faaliyet gösterdiğimiz tüm ülkelerde ideal cinsiyet dengesini sağlamayı hedefliyor ve buna uygun politikalar geliştiriyoruz.
Yönetimde olduğunuz süreçte öncülük ettiğiniz kurumsal sosyal sorumluluk projeleriniz var mı? Özellikle sürdürülebilir kalkınma ve toplumda kadının güçlenmesine dair nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?
Sodexo olarak global çapta yürütülen sosyal girişimcilik projelerinin önemli bir parçasıyız. Sodexo Türkiye olarak katkıda bulunduğumuz bu projelerin en önemli amacı gelecek nesillere daha sürdürülebilir bir dünya bırakmak. Bu sebeple Better Tomorrow 2025 adını verdiğimiz bir inisiyatif başlattık. Bu hareketin karbon emisyonunu azaltmak, gıda israfını önlemek, küçük gıda işletmelerinin gelişimlerini desteklemek, kadın istihdamını arttırmak gibi amaçları var. Ayrıca Stop Hunger, SoTogether ve SheWorks gibi global projeler kapsamında kadınların iş gücüne daha fazla katılımını destekliyor, kadınların yerel gıda üretimine yönelik girişimlerini destekliyoruz. Geliştirdiğimiz her çözümün temelinde sosyal sorumluluk bilincimiz yatıyor. Sürüdürülebilirlik, Sodexo olarak dijital bir platforma dönüşme misyonumuzun ayrılmaz parçası. Bu bağlamda dijital ürünlerle birlikte doğamıza da katkıda bulunuyoruz.
Türkiye’de kadının iş hayatında ve sosyal yaşamda daha etkin ve aktif olabilmesi için sizce neler yapılmalı? Bu süreçte kimlere ne gibi sorumluluklar düşüyor?
Kadının iş hayatında ve sosyal yaşamda daha etkin ve aktif olabilmesi için öncelikle kendine güvenmesi ve inanması gerekiyor. Bu anlamda, biz kadınların, toplumun yüzyıllardır oluşturduğu önyargılardan kendini kurtarması ve birbirini desteklemesi çok önemli. Diğer bir nokta da; kadını iş yaşamı sırasında ‘annelik’ süreci sırasında desteklemek ve bu süreçte iş hayatına uzun süre ara vermeden devam etmesini sağlamak. Çünkü bu dönemde birkaç sene işe ara vermek zorunda kalan kadınların sonrasında kaldıkları yerden işe geri dönmesinin ne kadar zor olduğunu görüyoruz. Bu anlamda iş yerinin kreş, sosyal destek vb. yaklaşımları ile özellikle ‘hayat müşterektir’ yaklaşımıyla eşlerin desteği büyük önem taşıyor. Son olarak, sadece şirketlerin değil devletin de kadının iş hayatında ve yönetim kademelerinde daha fazla yer almasını sağlayacak kuralları ve politikaları desteklemesi ve bu yaklaşımla yasa ve kuralları oluşturması olmazsa olmaz.
Varsa bireysel ödülleriniz, bildiğiniz yabancı diller, üyesi olduğunuz veya yönetiminde bulunduğunuz sivil toplum kuruluşlar nelerdir?
Özel hayatımda spor tutkumla squash, tenis, koşu, yüzme alanlarında katıldığım yarışma ve turnuvalarda pek çok derece ve ödül kazandım. Beni en çok mutlu eden bireysel ödül, beş kez girdiğim Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışında kendi yaş kategorimde almış olduğum 3 kez ikincilik, bir kez de üçüncülük madalyasıdır. İş hayatında ise birkaç dönemdir layık görüldüğüm En Etkin Kadın CEO ödülleri, Türkiye’ye katkı açısından beni gururlandıran başarılardan. Bunun yanı sıra BRM- Boğaziçi ve Robert Mezunları İş İnsanları Derneği kurucu üyesiyim. Teknolojide Kadın Derneği ve Yönetim Kurulunda Kadın Derneği üyesi olarak bu kuruluşlarda aktif rol üstleniyorum. Almanca ve İngilizce biliyorum.
Son olarak okurlarımıza neler söylemek istersiniz?
Bizim ülkemizin ve insanımızın inanılmaz bir potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Bunu bizzat uluslararası şirketlerdeki görevlerimde de tecrübe ettim: Pratik zekamız, değişime adaptasyon yeteneğimiz ve yaratıcılığımızla büyük fark yaratıyoruz. Bu potansiyel beni çok heyecanlandırıyor. Bu potansiyele yatırım yaparak, kadının gücünü ve aktif katkısını arkamıza alarak Türkiye’mizi çok daha ileri bir noktaya taşıyabileceğimizi düşünüyorum.
Yorum Yazınİçerik hakkında ki düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.